İnsanın kendisi hakkında bir şeyler yazması gerçekten zor. Kişisel şeyler yerine yaptığım seyahatler ve blogla ilgili bilgilere ilgi duyacağınız düşünerek, ilk olarak bununla ilgili bilgi vermenin daha doğru olacağını düşündüm. Bu yazıda önce gezme-tozma olaylarımın nasıl başladığını anlatacağım, daha sonra özel hayatıma değineceğim.
Hayatımın geri kalanını şekillendiren o büyük gün; 5 Temmuz 2013. İlk defa yurtdışına çıkmış ve tur ile İtalya’ya gitmişim. Yukarıdaki fotoğrafı tur esnasında, Vatikan’ın o meşhur St. Pietro Katedrali‘nin içerisinde çekmiştim. İçerisi oldukça karanlıktı, bende ise çok eski bir kompakt fotoğraf makinesi vardı. Bundan dolayı çektiğim tüm fotoğraflar kapkaranlık çıkmıştı. Orada kendi kendime Türkiye’ye döndükten sonra iyi bir fotoğraf makinesi alacağımın sözünü vermiştim.
Verilen sözler önemli… Döndükten sonra yaptığım ilk iş, yeni bir fotoğraf makinesi almak ve klasik olarak boş zamanlarımı Balat, Ortaköy, Sultanahmet ve Kız Kulesi’nde geçirmek olmuştu.
Ancak yaptığım İtalya seyahatini unutamıyordum. Gezme işini çok sevmiş, üstelik bu sefer fotoğraf makinesine de sahiptim! Bununla daha güzel yerleri fotoğraflamam gerekirdi. Bunun için tekrar harekete geçmeliydim…
Geçtim! İlk seyahatimden 7 ay sonra, 2014 Şubat’ında bu sefer Budapeşte‘ye gittim. Yeni makinem ile çok güzel fotoğraflar çekerek, gezme işini çok sevdiğimi anladım. Böylelikle ev ve iş arasında sıkışan hayatıma yepyeni bir heyecan gelmişti.
Durmadım!.. 2 ay sonra bu sefer Viyana–Prag–Berlin turu yaptım. Artık yurtdışına gitmeye alışmış ve tek başına seyahat etmenin özgürlüğünü tatmıştım bir kere…
- Lumia 820
- ƒ/2.2
- 0.0mm
- ISO 100
- 1/0.001265
Her fırsatı değerlendirerek çalıştığım şirketten izin alıyor veya resmi tatillerde yurtdışına gidiyordum. Bir önceki seyahatin üzerinden 1 ay geçmişken bu sefer Bükreş–Braşov turu yapmıştım…
Ancak bir sorun vardı!
O zamanlar gideceğim şehri en ince ayrıntısına kadar araştırıyordum. Nereler gezilir, nerelere gidilir, ne yenir, ne içilir diye… Ancak 2014 yılında, Türkçe içerik sunan bir kaç site ve blog dışında bilgi alınabilecek başka bir site yoktu. Olanlar 300-500 kelime ile kendi yaptıklarından bahsederek, 3-5 fotoğraf ekliyorlardı. Yazdıklarından hiç bir şey anlamadığım gibi, o kadar özensiz ve düzensizlerdi ki, okurken oldukça sıkılıyordum.
Ve bir karar verdim. Ben de blog açacaktım! Ama yazacağım yazılarda verebildiğim kadar bilgi verecek, ekleyebildiğim kadar fotoğraf ekleyecek ve belli bir düzen içerisinde yazılar yazacaktım. Okuyan kişiyi kendi yaptıklarımı anlatarak sıkmayacak, adeta seyahatleri öncesinde oraya götürecektim. Ve elbette bol bol fotoğraf ekleyecektim.
2014 Nisan’da blog için ilk yazımı yazdım. O güne kadar gezdiğim yerlerden aldığım ücretsiz şehir haritaları ve kitapçıklarını neyse ki atmamışım. Bu kitapçıklardan çeviri yaparak, önceden gezdiğim yerleri detaylıca yazdım. Bu süreçte hem öğrendim, hem de oldukça keyif aldım…
Gezmeye devam!
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/10
- 35.0mm
- ISO 100
- 1/0.033333333333333
Artık gezme-tozma işinin benim için başka bir anlamı vardı… Gezecektim ama eskisi gibi olmayacak, çektiğim fotoğrafları ve gördüğüm şeyleri başkalarına da anlatacaktım. Olaya bakış açım biraz değişmişti. Artık seyahate çıkmadan önce hiç araştırma yapmıyordum. Bir şehre gider gitmez konakladığım hostelden veya tourist information’lardan şehirle ilgili bilgiler alıyordum. Okuduğumu anlayıp Türkçe’ye çevirebilecek kadar İngilizcemi geliştirmiştim. Çektiğim fotoğrafların 3’te 1’i bilgi yazılarıydı (müzelerdeki eser açıklamaları, şehir tarihi vb).
O ülke senin, bu ülke benim geziyordum. Bazen birileriyle tanışıp beraber geziyorduk. Adeta şehirleri yaşıyor ve çok fazla sürprizle karşılaşıyordum. 2014 yılında 13 ülkede 19 şehir gezmiştim. Sadece bir kaç ayda hem de… Hatta öyle ki, bir Cuma gecesi ansızın İstanbul Otogarı’ndan otobüse binip Bulgaristan’a gitmiş, orayı gezip Pazartesi sabah tekrar İstanbul’a dönerek doğruca ofise geçmiştim. Çok yorucu olmuştu, ancak aldığım keyif sayesinde bunun gibi birkaç defa daha seyahat yapmıştım.
Peki para nereden geliyordu?
Çalışıp, biriktiriyordum… İş hayatına 2011 yılında başlamış, ilk yurtdışı seyahatimi ise 2013 yılında yapmıştım. Arada 2 sene var. Euro da o zamanlar ucuzdu (1 Euro = 2.75 TRY). 22 yaşındaydım ama nasıl para biriktirilir iyi biliyordum. Mesela bir cafeye gidip çay veya bara gidip bira içmiyordum. Burada harcayacağım parayla; İtalya’da kahve, Prag’da bira içiyordum. Hem daha havalı, hem de Türkiye’ye göre daha ucuz oluyordu. Maaşım da göreceli olarak iyiydi elbette.
2014 yılında 13 ülkede 19 şehir gezmiştim ve durmaya niyetim yoktu. 2015 yılının başında çalıştığım şirketten istifa ederek biriktirdiğim tüm parayla InterRail yapmaya karar verdim. İtalya-Fransa-İspanya-Portekiz’i kapsayan 35 günlük bir seyahat yaptım. Özellikle İspanya‘da pek çok şehri gezdikten sonra bazı şeylerin farkına vardım.
- Gittiğim ülkede en az 3 şehir gezmeliydim. Hep başkentlere gitmek olmuyordu.
- Uzun vadeli gezmek o kadar da iyi bir şey değildi.
InterRail’i bitirip Türkiye’ye döndükten sonra 500 Euro kadar para artırmıştım. 10-15 gün dinlendikten sonra “şu kalan parayı da harcayayım” diyerek bu sefer Balkanlar‘a gittim. 36 günde de orayı gezdim. Peki bu sefer neyi farkettim?
- Uzun vadeli gezmek cidden zordu. Sürekli hostellerde kalıyor; evimi, yatağımı ve özel hayatımı özlüyordum. Geceleri 10 kişilik odalarda başkalarının horlamasını duyarak uyumak zor geliyordu.
- Zamanın yollarda geçmesi sorun yaratmaya başlamıştı. Her 2-3 günde bir şehir değiştirmek bir yerden sonra katlanılamaz oluyordu. Tamam, otobüs / tren ile seyahat etmeyi ben de severim ama 30 gün içerisinde 10-12 defa yolculuk yapınca zor oluyordu.
- Artık bazı şeyler birbirine benzemeye başlamıştı. Gezip gördüğüm şeylerin çok daha güzellerini önceki seyahatlerimde görmüştüm zaten. Öve öve bitirilemeyen yerler bende hayal kırıklığı yaşatmaya başlamıştı.
Duraklama Dönemi
Balkanları gezdikten sonra, hızlı giden hayatım bir süre duraklama dönemine girmişti. İstifa edip toplam 71 günü yurtdışında geçirince, haliyle para suyunu çekmişti. Hemen iş arayıp bulmuş, ancak İstanbul’un karmaşasına ve iş hayatının mobbinglerine çok kısa süre dayanabilmiştim.
Fevri bir kararla 4 yıl yaşadığım evdeki tüm eşyaları satarak, bir gece otobüse bindim ve İzmir’e gittim. Orada kısa sürede iş bulmuştum. Bir süre hostelde yaşadım, daha sonra ev arkadaşı bularak yaşam koşullarım biraz daha rahat hale gelmişti.
- Sony Alpha DSLR-A390
- ƒ/10
- 20.0mm
- ISO 100
- 1/0.0015625
İzmir’de yalnızca 5 ay yaşayabildim. Bu süreçte 2 iş değiştirmiş ve çok az para biriktirebilmiştim. Bu parayla istediğim gibi yurtdışı seyahati yapamayacağımı bildiğim için sadece İzmir ve çevresini gezerek kamp yapabiliyordum. Yaşama kısmı çok iyiydi ama, yurtdışında gezeceğim şehirler vardı daha. Aklım oradaydı hep…
Yeniden Doğuş
- X-T1
- ƒ/6.4
- 55.0mm
- ISO 500
- 1/0.001
Bir gün İstanbul’da yaşayan bir arkadaşım aradı ve çalıştığı firmada elemana ihtiyaç olduğunu söyledi. İstanbul’da yaşamaya sıcak bakmadığım için “gelmem” demiştim. “Olsun, yine de sen gel bir görüş” demişti. Ne kaybedebilirdim ki? Zaten İstanbul’a gidip orada yaşayan arkadaşlarımla görüşmeyi planlıyordum…
İstanbul’a gelerek sabah iş görüşmesine girdim ve çok yüksek maaş talebinde bulundum (İzmir’de kazandığımın neredeyse 3 katı). Ayrıca sadece 6 ay çalışabileceğimi söyledim. Ertesi gün arayıp kabul ettiler 🙂 Bundan sonra yeni bir dönem başlıyordu benim için. Çünkü kısa sürede tekrar gezmeye gidebilecektim. Çalışmaya başladıktan 1 ay sonra, kurban bayramı tatilini fırsat bilerek arkadaşımla 16 günlük İsveç-Norveç-Hollanda-Belçika seyahati yaptık. – Ağustos, 2016.
2017 Mayıs’ta bu şirketten de ayrıldım. Artık iyi para biriktirmiştim. Hollanda sağolsun bir önceki seyahatten kalma vizem de vardı. Ne yapacaktım? Tabiki gezecektim!
2017 Temmuz’da bu sefer Doğu Avrupa turu yaptım. Tam 3 ay sürdü (92 gün). Nostalji olsun diye otobüsle Bulgaristan’a gidip oradan seyahatime başladım; daha sonra Romanya – Polonya (Varşova) – Litvanya – Letonya – Estonya – Finlandiya – Belarus – Moldova – Ukrayna rotasını izledim. En son uçak ile Odessa’dan geri döndüm. Seyahatin başlarında “bu sıcakta gezilmiyor” diye düşünürken, ortalarına doğru “bu soğukta gezilmiyor” demeye başlamıştım. İnsanoğlu işte, bir türlü ne istediğini bilmiyor 🙂
Kişisel Şeyler
Seyahat ve blog serüvenimi anlattıktan sonra gelelim kişisel şeylere… Ben Şahin Doğan, 1991 yılında Karabük’ün Eflani ilçesinde doğmuşum. Babamın işleri sebebiyle 3 yaşındayken Ankara’nın Beypazarı ilçesine taşınmışız. Üniversiteye kadar (2009) Beypazarı’nda yaşadım. Anadolu’nun küçük şehirlerinde yaşayanlar/yaşamış olanlar bilirler. Burada insanın dünyası küçüktür. Yani öyle gezme işleri ve dünya görüşü sınırlıdır. Benim hayatımdaki dönüm noktası üniversite yıllarım olmuştu. Gebze’de 2 yıl Borsa-Finans bölümünde okudum ancak okuldan çok, kabuğumdan çıkarak dış dünyayı tanımak ve hayatı öğrenmek benim kaderimi değiştirmişti. O dönemde sürekli İstanbul’a gidip geliyordum ve şundan emindim: “Bir gün İstanbul’da yaşayacaktım!”.
İş Meselesi
Çocuk yaşta internet cafelere giderek sürekli oyun oynayan çocuklardan biriydim. Daha sonra hayatıma internet girdi ve çok geçmeden ilk bilgisayarımı aldım. 2002 gibi, henüz 12-13 yaşlarında “İnternet sitesi yapmaya” merak saldım. Yıllar boyunca bu iş hobi olarak devam etti. Yani öğleden sonra okuldan eve dönüyor, arkadaşlarla online oyunlar oynuyor ve sıkılınca akşam kodlama yapıyordum.
Bu işi çok sevdiğim için üniversite yıllarımda meslek olarak okuduğum bölüm yerine, yazılımı tercih ettim. Üniversitenin ardından doğruca İstanbul’da bir ev tutarak, hızlıca iş buldum. Buranın beklentilerimi fazla karşılamayacağını bildiğim için sürekli yeni iş ilanlarına bakıyordum. 7 ay kadar çalıştıktan sonra, hayatımın ikinci dönüm noktası olarak gördüğüm yeni bir firmada iş bulmuştum. Burada teknik anlamda kendimi oldukça fazla geliştirdim, aynı zamanda çalışan diğer insanların yaşlarının benden büyük olmasından dolayı hayata karşı onlardan çok fazla şey öğrendim. örneğin onlar ara sıra yurtdışına gidip geliyorlardı, ben de hep merak ediyordum. 2013 yılında, onların manevi destekleri sayesinde ilk yurtdışı seyahatimi ben de yapmıştım…
Mesleki ünvanım “Front-End Developer” olarak geçiyor ve sektörde 7 yıllık deneyime sahibim. Günümüzde iş hayatıma “Freelance” olarak devam ediyorum. Bazen seyahat esnasında çalışıyorum (Dijital Nomad gibi).
Kültür
İş ve gezme konularının dışında fırsat buldukça dizi ve film izlemeye çalışıyorum. Kitap kurdu değilim ancak tarih kitapları ve makaleleri okumayı severim.
En beğendiğim diziler:
- Breaking Bad
- Black Mirror
- The Mentalist
- Silicon Valley
En beğendiğim kitaplar:
- Game of Thrones (A Song of Ice and Fire)
- Jül Sezar
- Gladyatörler
- The Auschwitz Escape
Spor olarak fitness, doğa yürüyüşü ve koşmayı severim.
Özet
Hayatım kısaca bu şekilde. Günlerimin büyük çoğunluğu -gezmediğim zamanlarda- evde, bilgisayar başında geçiyor. Sormak istedikleriniz olursa İletişim bölümünden benimle irtibat kurabilirsiniz. Esen kalın…
6 Yorum
Merhaba.
Ben hayatımın çok kritik bir dönemindeyim. Ben de İstanbul defterini, yoğun stres, trafik, iş hayatı, insanların canavarlaşması, travmatik ikili ilişkim sonrasında tamamen bitirmeye yakınım.
İzmir’i henüz görmedim, 1-2 ay sonra 4-5 günlüğüne gelip inceleyeceğim. Mesleğim konusunda malesef sizin gibi şanslı değilim, asıl mesleğim mühendislik, ama 4-5 senedir kurumsal bir şirkette ticari pazarlama sektöründe çalışıyorum. İş konusunda henüz bir imkan çıkmadı karşıma, inşallah şansım değişecek, inanmak istiyorum 🙂
Sizin bu yazıyı yazdıktan sonra düşünceleriniz nedir, nereler yaşanılır, nerelerde hayat var? İstanbul’u arıyor musunuz? Ben her ne kadar küfür etsem de İstanbul’un canlılığını, kalabalıklığını da seviyorum. Gerçi ilk defa bu sene bayram zamanı sessiz sakin olmasına bayılmıştım.
İzmir konusunda sessiz olması, ruhsuz olması gibi kaygılarım var. Benim gibiler için biraz daha bilgiler verebilir misiniz?
Selam Sarp. İzmir her yönüyle İstanbul’a göre çok daha iyi. Ancak tek sorun iş meselesi. Çoğunlukla İstanbul’da kazandığın yarısını kazanıyor olacaksın. Eğer bunu dert etmezsen sorun yok. Fakat sakın “nasıl olsa ucuz şehir” gibi düşünme. Sonuçta her yerin pahalı ve ucuz yerleri var. Başka bir sorun da, yurtdışına falan gideceksen her seferinde İstanbul aktarmalı gitmen gerekiyor.
Ben maaş sorunundan dolayı İstanbul’a geri döndüm (birikim yapmak için). Ayrıca tvde sürekli İstanbul haberlerini verdiklerinde bi garip oluyorsun 🙂
Şahin Abi merhaba Ben de gezime ilk önce bu yılın Ocak ayında Ürdün’e gitmekle başladım daha sonra kısa bir doğu avrupa turu yaptım. Sonra da aşağıda adresini verdiğim bloğu açtım. Açtım ama maalesef bir türlü düzene sokamadım. Eğer İstanbul’da oturuyorsanız bana bu konuda yardımcı olabilir misiniz? veya yardımcı olabilecek bir arkadaşınız var mı acaba?
Selam, İstanbul’da yaşamıyorum maalesef 🙂
Merhaba, Şahin Bey ben de mimarlık okuyorum ve ödevlerim için Aziz Matthias Kilisesi’ni ararken rastladım sitenize. Sitenin sadeliği ve göz yormayışı gerçekten hoşuma gitti ve yurt dışındaki yapılar veya gezilecek yerler ile ilgili bilgi ve fotoğraf olmayışı konusunda da çok haklısınız , bilgiler ve fotoğraflarınızı bizlerle paylaştığınız için teşekkürler, iyi geceler.
🙂
devamı yok..
yani uğraşamam demek istiyor..Haklı, zaman lazım..
kolaylıklar dilerim
🙂